Unutkanlık Kabusunuz Olmasın!
Yaş ilerledikçe hatıraları, mekanları, kişileri hatta en ileri safhalarda en sevdiklerini 'unutma' kaygısı insanı kuşatır. Ancak günümüzde hemen hemen her yaştan insan 'Unuttum' sözünü sık kullanır hale geldi. Bu kabustan kurtulmanın sanıldığı kadar zor olmadığını belirten uzmanlar, belleği güçlü tutmanın püf noktalarını şöyle açıklıyorlar:
Her gün egzersiz yapın: Günde 30-45 dakika, haftada en az 4 gün yürümeye, iş saatlerinde daha çok aktif olmaya, kısa mesafelerde taşıt kullanmamaya çalışın.
Kullandığınız ilaçları kontrol edin: Depresyon giderici, uyku verici, ruhsal gevşetici ilaçlara komşu tavsiyeleri ile başlamayın.
Vitaminlerden yararlanın: Yeteri kadar B vitamini ve B12 vitamini almaya çalışın. Unutmayın ki dengeli bir beslenme de yaşlılıkta vitamin eksikliğine yol açabilir.
İnançlarınıza bağlı kalın: İyi sosyal ilişkilere sahip olan yaşlılarda bellek işlevleri bozulmuyor.
Kalbinizi koruyun: Hipertansiyonu ve kolesterol yüksekliği sorununu önleyin ya da kontrol altına alın. Kalbiniz için kötü olan beyniniz için de kötüdür.
Alkolü azaltın:
Unutkanlık Kabusunuz Olmasın!
Yaş ilerledikçe hatıraları, mekanları, kişileri hatta en ileri safhalarda en sevdiklerini 'unutma' kaygısı insanı kuşatır. Ancak günümüzde hemen hemen her yaştan insan 'Unuttum' sözünü sık kullanır hale geldi. Bu kabustan kurtulmanın sanıldığı kadar zor olmadığını belirten uzmanlar, belleği güçlü tutmanın püf noktalarını şöyle açıklıyorlar:
Her gün egzersiz yapın: Günde 30-45 dakika, haftada en az 4 gün yürümeye, iş saatlerinde daha çok aktif olmaya, kısa mesafelerde taşıt kullanmamaya çalışın.
Kullandığınız ilaçları kontrol edin: Depresyon giderici, uyku verici, ruhsal gevşetici ilaçlara komşu tavsiyeleri ile başlamayın.
Vitaminlerden yararlanın: Yeteri kadar B vitamini ve B12 vitamini almaya çalışın. Unutmayın ki dengeli bir beslenme de yaşlılıkta vitamin eksikliğine yol açabilir.
İnançlarınıza bağlı kalın: İyi sosyal ilişkilere sahip olan yaşlılarda bellek işlevleri bozulmuyor.
Kalbinizi koruyun: Hipertansiyonu ve kolesterol yüksekliği sorununu önleyin ya da kontrol altına alın. Kalbiniz için kötü olan beyniniz için de kötüdür.
Alkolü azaltın:
|
1-2 kadeh şaraptan fazlası beyin hücrelerine zarar vermektedir.
İyi ve kaliteli uyuyun: İyi bir uyku için günde ortalama 8 saat uyku gerekir. Kaliteli uyku, beynin yeni öğrenilen bilgileri pekiştirmesini sağlar.
|
Ağrısız Seyahat İçin 6 Öneri
Araba ya da uçakla seyahatlerde bel, boyun ve sırtta ağrılar meydana gelebilir. Uzun süre oturmak ve hareketsiz aynı pozisyonda kalmak omurganızda aşırı baskı yaratır ve duruş bozukluklarına sebep olabilir. Tatilde bel, sırt veya boyun ağrısına maruz kalmak, o keyifli günleri size zehir edebilir. Ancak bu tip ağrılar için basit birkaç önlem alabilirsiniz.
Uzmanlar, uçuşlarda ve uzun süreli yolculuklarda sürüş molalarında kas ve eklem gruplarını -ikisinden hangisi uygunsa- esnetmenizi veya gerdirmenizi tavsiye ediyorlar. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, esnetmenin bel, boyun ve sırttaki gergin kasların ve bağ dokularının rahatlamasına yardımcı olduğunu belirtiyor. İşte size herhangi bir ekipman gerekmeden uygulanabilecek 6 basit esnetme hareketi...
Boyun ve Omuz Esnetmeleri:
1) Boynunuzu esnetmek için, kafanızı sola çevirin 5 saniye boyunca bu pozisyonda ve sonra sağa çevirin ve 5 saniye boyunca bu pozisyona kalın. Kafanızı öne doğru eğin çevirin, daha sonra aynı hareketi sağa doğru tekrar edin ve her birini 5’er kez uygulayın.
2) Boyun ve omuzlar için kollarınızı kaldırmadan yanlarda tutarak omuzlarınızı kaldırın (omuz silkme gibi) ve 5saniye boyunca böyle kalın. Bu hareketi 5 kez tekrar edin.
Bel ve Sırt Esnetmeleri Gevşetmeleri:
3) Oturur vaziyette dimdik durun yavaş yavaş üst gövdenizle dizlerinize doğru eğilin. Kollarınızı kalçalarınıza doğru sarın. Derin nefes alarak 20 saniye bu pozisyonda kalın. Daha sonra normal oturma pozisyonunuza geri dönün. Bu hareketi 5 kez tekrarlayın.
4) Oturur pozisyonda ellerinizi sırtınızın alt bölümüne yerleştirin ve beliniziden yavaşça geriye doğru esnetin esneyin. 10 saniye bu pozisyonda kalın ve bu hareketi 5 kez tekrarlayın.
5) Dik pozisyonda ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun ve sola doğru eğilin. 5 saniye boyunca poziyonunuzu koruyun. Dik konuma geldikten sonra aynı hareketi sağ tarafa eğilerek tekrar edin. Hareketi her bir yöne hareketi 5’er kez tekrar edin.
Bacakları Esnetme:
6) Otururken ayaklarınızın parmak uçlarına basarak topuklarınızı havaya kaldırın ve 10 saniye boyunca bu şekilde tutun ve bırakın. Daha sonra parmaklarınızı yukarı doğru kaldırın Bu hareketi 10’ar kez tekrar edin
|
Kronik Yorgunluğa Dikkat!...
Yoğun bir tempo, stres ve aşırı rekabet ortamında çalışıyor, üstelik "bir türlü dinlenemiyorum" diyorsanız, sizde de kronik yorgunluk hastalığı olabilir. Hastalığın sebebi ise; uzun süreli psikolojik yıpranma ve stres...
Özellikle eğitimli ve gelir seviyesi yüksek çalışan kesimde görülen kronik yorgunluk sendromu, son yıllarda Türkiye de artmaya başladı. Beyaz hastalığı olarak bilinen ve Batı ülkelerinde görülen kronik yorgunluk , iş verimini düşürerek ekonomik kayıplara sebep oluyor.
En Çok Kadınlarda Görülüyor
Hastalık en çok kadınları etkiliyor. Yüzde 70 oranında kadınlar ve özellikle 30-50 yaş grubu kapsam alanında bulunuyor. Alman Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Jan Klod Kayuka ya göre, hastalık Türkiye de yeni olduğu için henüz çok iyi tanınmıyor ve çoğu kez tanısı konulamıyor. Kayuka, hastalığı, tıpta, nedeni ve başlangıç tarihi tam olarak bilinmeyen, ancak çok da uzun süreli olmayan bir yorgunluğun en az 6 ay veya daha uzun bir süre devam etmesiyle ortaya çıkan bir durum olarak tanımlıyor.
Hastalığın doğuştan gelmediğini, sonradan kazanıldığını anlatan Kayuka, "Hastalık sinir sistemini, bağışıklık sistemini ve hormonal dengeyi etkilediği için kompleks bir yapıya sahiptir." dedi. Hastalığı tetikleyen nedenler arasında, uzun süreli psikolojik zorlanma, çevresel toksinler, kimyasallar, ağır metaller, fiziksel travmalar ya da cerrahi müdahaleler bulunuyor. Başlatıcı olaydan sonra hastalar sağlıklarında ilerleyici bir bozulma yaşıyor. Genellikle hissettikleri kadar hasta görünmüyor, hastalık iddiaları da doktorlar tarafından haksız olarak şüphe ile karşılanıyor.
Stresi Kontrol Etmeyi Öğrenin
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Jan Klod Kayuka, hastalıkla mücadele için, "Öncelikle stresi kontrol etmeyi bilmeliyiz. Herkesin bir stres eşiği vardır ve bu eşiği aşmamak gerekir. Düzenli hayat tarzı, hafif fiziksel egzersizler, sağlıklı beslenmek ve ideal kiloyu korumak da temel kurallardır." ifadelerini kullandı. Bunların da yanında alkol ve sigaradan uzak durmak, hastalıktan kurtulmanın en önemli etkenleri arasında gösteriliyor.
Bu Belirtilerle Ortaya Çıkıyor
• Hafızada ve konsantrasyonda bozulma
• Boğaz, kas, karın, çene ve bazı eklemlerde ağrı olması
• Uyanınca kendine gelememe
• Yapılan bir iş sonrası 24 saatten fazla sürede geçen kırıklık hissi
• Şişkinlik
• Kronik öksürük
• İshal
• Sersemlik
• Bulantı
• Gece terlemesi
• Nefes darlığı
• Deri duyarlılığı
• Karıncalanma hissi
• Kilo kaybı
Hastaların Ruh Hali...
• Yıpranmışlık
• Yorgunluk
• Tükenmişlik
• Güçsüzlük
• Çalışmanın tatsızlaşması
• Sıkıntı
• Performans azalması
• Halsizlik
• Enerji yokluğu
• Uykulu hal
• Çalışmaya isteksizlik
|
Kaplıcada Uzun Zaman Geçirmeyin
Termal kaplıcalarda “suda ne kadar fazla kalınırsa etkisi o kadar çok olur” inanışının yanlış olduğu açıklandı. Kaplıcaların romatizmal rahatsızlıklar için tercih edildiğini belirten Prof. Dr. Nergis Erdoğan, suda kalma süresinin de önemli olduğunu belirtti.
Erdoğan şöyle konuştu:
“İnsan vücudu belli bir sürede gerekli hormonal değişiklikleri tamamlar. Kaplıcada kalma süresi, hastanın yaşına, hastalığına göre değişmekle birlikte, en fazla 30 veya 45 dakikadır. Sıcak suda fazla kalmak, deride tahribata yol açarak, vücutta hastalık yapıcı mikroorganizmaların çoğalmasına neden olabilir. Kalp ve beyinin farktı riskini de artırabilir.”
|
İdeal Sıcaklık: 20 Derece
Havanın sıcaklığı hem fizyolojimizi hem de psikolojimizi direkt olarak etkiler. Çok sıcak veya soğuk havalarda fizyolojik fonksiyonlarda ciddi değişiklikler olduğu için verimliliğimiz azalır, konsantrasyonumuz düşer... Çevre şartlarına bağlı olarak organizmada ısı dengeleme merkezlerinin çalışması, ısıyı kazanma veya kaybetme yönünde birtakım mekanizmaların devreye girmesi gerekir. Yaz aylarında fizyolojik dengeleme mekanizmalarıyla, terleme yoluyla ısı vücuttan uzaklaştırılıp 36,5 derece civarındaki vücut sıcaklığı sabit tutulmaya çalışılır.
Acıbadem Kocaeli Hastanesi Başhekimi, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa İdiz, normal oda ısısı dediğimiz 20 derecenin, sağlık için en uygun koşul olduğunu belirterek, “Isı değişikliklerinin çok fazla olmadığı bahar ayları insanların daha verimli çalıştığı aylardır” dedi.
|
İyi Bir Uyku İçin Düzenli Yaşayın
Uyumakta ya da uyanmakta zorlanıyorsanız, yataktan hep yorgun kalkıyorsanız ya da televizyonun karşısında bile uyuyakalıyorsanız önerilemize bir göz gezdirin. Çünkü, bu sorunlardan kurtulmanızın yolu kendinize düzenli programlar belirlemekten geçiyor...
• İyi bir uyku için kendinize düzenli programlar belirleyin.
• Aynı saatlerde yemek yiyin.
• Günlük işlerinizi benzer şekilde programlayın.
• Her gece aynı saatte uyuyun ve sabah da aynı saatte uyanmaya gayret edin.
• Gün içinde uykudan uzak durun.
• Uyku vaktine yakın yapılacak fiziksel aktivitelerden kaçının. Akşam üzeri yapacağınız egzersizler, daha iyi uyumanızı sağlar.
• Uyku vaktinden önce rahatlatıcı bazı aktiviteler yapın. Kitap okumak ya da ılık bir banyo yapmak sizi oldukça gevşetecektir.
• Strese yol açabilecek şeyleri (işle ilgili konular, faturalar, vs.), daha erken saatlerde halledin.
• Aç ya da fazlasıyla tok yatmanız da uyku düzeninizi olumsuz etkileyebilir. Açsanız, yatmadan önce hafif yiyecekler atıştırın.
• Akşam saatlerinde kafeinden ve alkolden kesinlikle uzak durun. • İyi bir uyku için odanız rahat, sessiz ve karanlık olmalıdır.
|
Sabahları Değil, Akşamları Yürüyün!
Çoğumuz güne zinde başlamanın ve formda kalmanın yolunun sabah yürüyüşü olduğunu düşünürüz. Sabah yürüyüşleri özellikle kilo vermek isteyenlerin tercih ettiği bir spordur. Ancak, sabah ve öğlen arasındaki yürüyüşün kalp krizi riskini artırdığı belirtildi. Sabahla öğle saatleri arasının kalp krizi için en riskli zamanlar olduğu, hem kalp hastaları hem de sağlıklı kişiler için yürüyüşe en uygun vaktin ise akşam saatleri olduğu açıklandı.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneği Girişimsel Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ramazan Özdemir, koroner kalp hastalarının her gün yürüyüş yapmaları gerektiğini belirtti. Sabah saatlerinde değil, havanın serin olduğu akşam saatlerinde yürüyüşü önerdiklerini ifade eden Prof. Dr. Özdemir, "Hastalarımıza saat 19.00 gibi yemek yemelerini, iki saat kadar dinlendikten sonra saat 21.00'de yürüyüş yapmalarını öneriyoruz. Böylelikle çok fazla tok karınla yürümemiş de oluyorlar. Sadece sıcakların yoğun olduğu yaz aylarında değil kış mevsiminde de sabah saatlerinde yürüyüş önermiyoruz. Sabah saatleri riskli saatlerdir. Sabah saatleri kan akışının en az olduğu, tansiyonun en yüksek olduğu dönemdir. Sabahla öğle saatleri arası, kalp krizi için en riskli zamandır. Hem kalp hastaları hem de sağlıklı insanlar için yürüyüşe en uygun saat akşam saatleridir" dedi.
|
Her Meyve Suyu Sağlıklı mı?...
Vücudumuzun yüzde 72’sini sıvı oluşturuyor ve günde ortalama 2.5 litre sıvı kaybediyoruz. Bu nedenle de sıvı tüketimi bizim için büyük önem taşıyor. Özellikle de meyve suyu içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekiyor. Peki her meyve suyu gerçekten sağlıklı mı? Meyve suyu seçiminde nelere dikkat etmek gerekiyor? İşte yanıtlar...
Meyve suları, gün içinde vücuda kaybettiği suyu kazandırıyor ve enerji veriyor. Bilinçli bir tüketim için meyve suları arasındaki farklara dikkat etmek gerektiğinin altını çizen Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi, bu farkları ortaya koyan meyve suyu oranlarının, ürünlerin ambalajlarının üzerinde yazılı olduğunu belirtiyor.
Her Meyve Suyu Aynı Değil
Meyve suları içerdikleri meyve oranlarına göre meyve suyu, nektar ve meyveli içecekler olmak üzere üçe ayrılıyor. Meyve suyunun içindeki doğal meyve oranı yüzde yüzü buluyor. Özellikle portakal, üzüm ve elmadan elde edilebilen yüzde 100 meyve suyu, elde edildiği meyvenin renk, tat ve kokusunu taşıyor. Meyve suyu koruyucu ve katkı maddesi içermiyor.
Meyve nektarı, meyve suyu veya pulpunun az da olsa su ile seyreltilmesi ile üretiliyor. Nektarın içinde en az yüzde 25-50 oranında meyve konsantresi bulunuyor. Şeftali, kayısı gibi meyvelerin suları koyu kıvamlı olduğu için bu meyvelerden nektar üretiliyor; kayısı nektarında en az %40, şeftali nektarında en az yüzde 45 oranında meyve bulunuyor. Meyve suları gibi nektarda da Gıda Kodeksi uyarınca koruyucu madde bulunmuyor.
Meyveli içecek ise, en az yüzde 10 oranında meyve içeriyor. Bu kategori altında son yıllarda aromalı içecekler de üretiliyor. Aromalı içecekler su, şeker, izin verilen katkı ve aroma maddelerinin karışımından oluşuyor.
Yeterince Meyve Suyu İçmiyoruz
MEYED Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi Türkiye’de meyve suyu tüketiminin Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında düşük seviyelerde bulunduğunu vurguluyor. Ekşi, konuyla ilgili şu bilgileri veriyor:
“AB ortalaması yılda kişi başına yaklaşık 20 lt. olarak gerçekleşirken Türkiye’de 6 litre, bununla birlikte bilinçli tüketimin artmasıyla, meyve oranı sayesinde daha fazla doğal vitamin ve mineral içeren meyve suyu ve nektarların 2004 yılındaki satışında 2003 yılına göre yaklaşık yüzde 25'lik bir artış gerçekleşti. Türkiye’de en fazla şeftali suyu (Yüzde 28) içilirken, onu vişne (Yüzde 24) ve kayısı (Yüzde 19) suyu izliyor. Bununla birlikte en hızlı büyüme ise karışık nektar tüketiminde gerçekleşiyor. C vitamini deposu olarak nitelendirilen portakal suyu ise beşinci sırada yer alıyor.”
Prof. Dr. Aziz Ekşi’ye göre tüketim oranlarının az olması kadar, tüketicilerin meyve suları arasındaki farklar hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları meyve suyu sektörünün önemli sorunlarından birini oluşturuyor. Türkiye’de meyve suları arasındaki farklar konusunda bilincin gelişmesine ve farklı ortamlarda tüketim oranlarının artırılmasına katkıda bulunmak önem taşıyor.
|
Ayaklarınızdaki Yükü Hafifletin!...
Vücudumuzun bütün yükünü taşıyan ayaklarımız gerekli özeni ve bakımı hak ediyorlar. Peki siz ayaklarınıza yeterince özen gösteriyor musunuz? Yanlış ayakkabı seçimi, yanlış tırnak kesimi gibi faktörler ayağınızda mantara, burkulmalara, eğrilmelere neden olabilir...
Yorgunluktan Kurtulmak İçin...
• Ayaklarınızı her gün 10-15 dakika ılık suda bekletin.
• Ayağınızın yumuşaması için suyun içine şampuan ilave edin.
• Bir süre bu şekilde dinlendirdikten sonra iyice mantar oluşumunu önlemek için kurulayın.
• Vazelin ya da uygun bir losyonla ayaklarınızı nemlendirin.
Ayakkabı Alırken...
• Ayağınıza uygun ve doğal malzemelerden yapılmış ayakkabıları tercih edin.
• Her iki çifti de giyerek yürüyün.
• Ayakkabının ayağınızı sıkmadığına dikkat edin.
• En uzun parmağınızla ayakkabının ucu arasında yarım santim olmasına dikkat edin.
• Yaptığınız aktiviteye uygun ayakkabı kullanın.
• Mümkünse her gün aynı ayakkabıyı giymemeye çalışın.
Tırnak Bakımı Sırasında...
• Tırnaklarınızı düz kesin ve çok kısaltmayın.
• Batık oluşmaması için tırnak kenarlarını kesmeyin.
|
Yatak Seçimi Doğru Yapılmalı
Günlük yaşantımızın akışı içinde uykunun yeri apayrıdır. Gün içinde biriken onca yorgunluğu gün bitiminde keyifli bir uykuyla atmayı düşünmek bile bizi rahatlatabilir. Buna karşın günümüzde "uyku bana haram oldu" diyenlerde azımsanacak gibi değil. Kimimiz uykusuzluktan dert yanarken, kimimiz de sabahları yataktan kalkar kalkmaz sırt ve boyun ağrılarıyla güne merhaba demekten şikayet ediyor. Uzmanlara göre ise rahat uyuyamamanın etkisi gün içinde de kendini gösteriyor ve iş yaşamında verimsizliği beraberinde getiriyor. Yaşamımızın yaklaşık üçte birinin yatakta geçtiğini düşünürsek bu sıkıntıların aslında hiçte önemsiz olmadığını görürüz. Unutmayalım ki, birçok uzmanın da vurguladığı gibi rahat bir uykunun yolu size uygun yataktan geçiyor. Hep diyoruz ya teknoloji çağında yaşıyoruz, yatak kaynaklı sırt ve boyun ağrılarına son teknoloji ürünü yataklar çare olabiliyor.
Yatakların Tarihsel Serüveni
Geçmişten süzülen bilgilere kısaca bir geçiş yapacak olursak uzun yıllar, hatta yüz yıllar boyunca kullanılan yün yataklardan başlamamız gerekecek. Hayvan yünlerinden yapılan bu ilk yatakların ardından 1925'lerde kendimizi yaylı yataklara bırakırız. 1945'lerden sonra üzeri sünger kaplama yataklar rağbet görmeye başlar, sonra su , havalı ve lateks yataklar gündeme gelir. Nihayet günümüze geldiğimizde ergonomik, ortopedik, yanmayan antibaktariyel kumaştan yapılmış yataklar teknolojinin son ürünü olarak tüketicinin tercihine sunulur... Onca şikayetlerin ardından endüstrinin de bu alana yönelmesiyle sağlığa uygun yatakların üretilmeye başlanması beraberinde yüksek konforu da getiriyor. Tabii artık bel ve boyun ağrılarına da bu son teknoloji ürünü yataklar çare sunmakta gecikmiyor. Uzmanlar omurga açısından ne sert yatak ne de yumuşak yatağın uygun olmadığını belirtirlerken, ideal yatağın omurganın doğal eğriliklerini koruyan yataklar olduğunu söylüyorlar. Bu noktada ortopedik yataklar devreye giriyor. Enine esnek latalardan oluşan ve tahta ızgaraya yerleşmiş bu pamuk yataklarda özel üretilmiş yaylar, süngerler ve metal alaşımlar kullanılıyor. Giderek yaygınlaştığı belirtilen bu ortopedik yataklarda kuşkusuz yatış pozisyonları da önemli yer tutuyor. ideal yatışın ise yan ve sırt üstü olduğu belirtilirken yüzüstü yatmanın bel çukurluğunu artırdığını vurgulanıyor. Peki yumuşak ve sert yatakların sakıncaları nelerdir diye merak ediyorsanız hemen açıklayalım, yumuşak yatakların yürümemizi sağlayan ve ağırlık merkezinin dengede durmasını sağlayan omurga kemiği ve bel,sırt bölgesindeki adalelerde doğal eğriliklerin bozulmasına ve adalelerin zayıflamasına neden olduğu aktarılıyor. Aşırı sert yatakların ise yatağa temas eden ciltte zedelenme ve bel adalesinde sertleşmeye yol açtığına işaret edilirken bunun da bel ağrılarını getirdiği söyleniyor. Yani sözün kısası sizin yatağınıza uymaya çalışmanızdan ziyade yatağınızın size uygun olmasının gerekliliği üzerinde duruluyor. işte ergonomik yataklarda tüketiciye bunu sağlıyorken ideal yatağın ölçüleri konusunda ise yatağın yatan kişinin boyundan 20 cm fazla olması, eninin yaklaşık 1 metre olması gerektiği üzerinde duruluyor.
Yorganlara da Dikkat
Kışı müjdeleyen bu sonbahar mevsiminde artık yorganlar yüklüklerden indirilmiştir herhalde. Ancak rahat bir uyku için ideal yataktan söz etmişken yorganı da unutmamak gerekiyor. Yorganlarda ideal olarak öne çıkan ürünler ise pamuklular. Yorganlarda özellikle nefes alan kumaşların kullanılması gerektiği önerilirken pamuklu yada pamuk karışımı çok yüksek olan kumaşların kullanılmasının gece derinizin tenefüsü için elverişli olduğu aktarılıyor.
Konforlu Bir Uyku İçin...
Yaşamımızın üçte birini yatakta geçirdiğimizi söylemiştik, geriye kalan üçte ikilik bölümün sağlıklı geçmesi için iyi bir dinlenmenin gerekliliğini düşünürsek, üçte birin öneminin daha iyi anlaşılacağını belirten uzmanlar, bu nedenle yatak seçiminin doğru yapılması ve özellikle gece uykusunda tüm vücudun düzgün bir yatış şekliyle, omurgaları rahat ettirecek düzeni sağlayabilmesi gerektiğini dile getiriyor. Bu nedenle yatakta kullanılan yay kalitesinin, içinde kullanılan keçenin ve yatak kumaşının çok önemli olduğuna vurgu yapan uzmanlar, yine yorganda kullanılan kumaşın nefes almasının ve içindeki malzemenin gece derinin teneffüsü için son derece önemli olduğunu belirtiyor.
|
|
|